25 Mayıs 2009 Pazartesi

Paris'e Fransız kalmışım haberim yok!


Benim hiç hayalimde olmadı bu şehir. ''Gez dünyayı gör Paris'i'' hiç benim cümlelerim içinde olmadı..
Ama dönünce Paris'den.. İstanbul'da olmanın dayanılmaz ağırlığını hissettim. Hiç hissetmediğim kadar.
Hemingway; ''Paris bir şenliktir'' der. Doğruymuş.. hemde çok.
Ruhu olan bir şehir öncelikle Paris.. Buna alışığız İstanbul'dan.. Ve şehrin kokusu olmasına kendisine ait.. Alışık olmasına alışığız da o kokunun üzerimize sinmesi pek hissettiğimiz birşey değil.
Siniyor insanın üzerine bu şehrin kokusu..Biraz nutellalı krep, biraz da hoş serin kadın kokusu..
''Ordu midesinin üzerinde yürür''demiş Napolyon. Belki onun için nutellaların koskocamanları. Nefis şaraplar, yumuşak azpişmiş etler. Soğan çorbası, kordonblue..
Tüm şehir açık hava müzesi duygusu uyandırıyor insanda ya da duygular açık hava müzesi gibi hissettiriyor size..Öpüşmek geliyor insanın içinden en fransızından..
Etrafta topuklu ayakkabılı kadınlar bitmiyor. Nasılda çok kırmızı olanlar. Kırmızı bir scoter üzerinde ,kırmızı kask,kırmızı topuklu ayakkabılı ,kırmızı rujlu kadınlar gördüm. Üzerlerinde açık renk kıyafetleriyle. Aşk şehrine yakışır renk kırmızı herhalde.
Beni en az etkileyense yılışık güvercinleri ile şanzelize oldu.Ooooo şanzelize....
Francis Lemarque demiş ki:
''Can sıkıntısı dünyanın her yerinde vardır.
Ama dünyanın her yerinde Paris yoktur.
Can sıkıntısı budur.''
O nedenle herhalde can sıkıntımın sebebi.
Sacre coeur basamaklarından bakan Paris'e mutlaka gelirmiş tekrar Paris'e.
Ben iki kez baktım.
Bekliyorum dönmeyi biran önce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder